Gıda Dedektifi Özel

Gıda Gerçekleri 1. Bölüm: Plastik yiyoruz!


Gıda Gerçekleri’nin ilk bölümünde çok önemli bir konuyu konuşacağız: Denizlerimizdeki Mikroplastik Kirliliği. Önceki günlerde Greenpeace Türkiye tarafından yayınlanan bir raporda ülkemizdeki denizlerde yapılan bir araştırmaya yer verildi. Araştırma denizlerimizde bulunan deniz canlılarındaki mikroplastik oranlarını gözler önüne serdi. Buna göre denizlerimizde bulunan her 100 midyenin 92’sinde, her 100 kefalin 65’inde, her 100 barbunun 63’ünde mikroplastiğe rastlandı.

Videonun tamamı 3 Kasım 2019 Pazar günü saat 11:00’de Gıda Dedektifi YouTube kanalında yayınlanacaktır.
www.youtube.com/gidadedektifi adresinden kanalımıza ulaşabilir ve abone olarak bize destek olabilirsiniz.

gıda dedektifi

İlk olarak sorunun kökenine inelim. Plastik dediğimiz maddeye bakalım. Plastik kullanım alanı son derece geniş olan son derece ucuz bir madde. 2017 yılında tüm dünyada 348 milyon ton plastik kullanıldığı biliniyor. 1950’lerden bu yana dünyada yaklaşık 8,3 milyar ton plastik kullanıldığı hesaplanıyor. Bu plastiklerin 6,3 milyar tonunun çöp haline geldiği tahmin ediliyor. Böyle giderse 2050 yılında çöp depolama alanlarına gönderilen toplam plastik miktarının 12 milyar tona ulaşacağı öngörülüyor.

Çöp haline gelen plastiklerin %9’unun geri dönüştürüldüğü, %12’sinin yakıldığı ve geri kalanının kendi haline terk edildiğini söyleyelim. Yani 1950’lerden bu yana atık haline gelen 6,3 milyar ton plastikten sadece 560 milyon tonu geri dönüştürülmüş yani çevreye zarar vermeden ekonomiye geri kazandırılmış. Peki geri kalan %79’luk plastik atık yani yaklaşık 5 milyar ton plastik nerede?

Karasal alanlarda üretilen ve atık haline gelen bu plastiklerin her yıl 4,8 ila 12 milyon tonunun okyanuslara ve denizlere çeşitli yollarla karıştığı biliniyor. Bu da beraberinde çok ciddi ekolojik sorunları beraberinde getiriyor. İşte bugün sizlerle Greenpeace tarafından yayınlanan Türkiye’deki Deniz Canlılarında Mikroplastik Kirliliği konulu raporun önemli detaylarını konuşacağız.

2017 yılı itibariyle üretilen 348 milyon ton civarında plastiğin 5 ila 13 milyon tonluk kısmının denizlerdeki ekosisteme karıştığı biliniyor. 2019 yılı Eylül ayı itibariyle dünya çapında 4358 farklı lokasyonda yapılan 611 çalışmada deniz çöplerinin yüzde 76,9’unu plastiklerin oluşurduğu rapor ediliyor. Tanım edilen tanıma göre bu plastik partiküllerin 5 milimetreden daha küçük olanlarına mikroplastik adı veriliyor. İşte denizlerdeki plastik atıkların %92’si bu şekilde mikroplastiklerden oluşuyor. Yani gözle görülemeyen ama denizel yaşamı tehdit eden çöplerden bahsediyoruz.

Rapor edilen haliyle 2249 farklı tür deniz canlısının bu kirliliğin tehdidi altında olduğu biliniyor. Bu gerçekten dehşet verici bir veri! Bu denizel çöplerden en çok etkilenen canlılar sırasıyla balıklar (%21,9), deniz kuşları (%18,4), kabuklu ve eklem bacaklılar (%11,7), yumuşakçalar (%7,8) ve deniz memelileri (%6,3) olarak sıralanıyor. Liste bununla da sınırlı değil; siyanobakterilerden tek hücreli ökaryotlara; yosunlardan alglere kadar deniz ve okyanustaki ekosistemde bu mikroplastiklerden etkilenmeyen canlı yok diyebiliriz. Kendi ellerimizle bir ekosistemi yok ediyoruz.

Greenpeace yaptığı çalışmada Türkiye’deki denizlerde işte bu mikroplastiklerin etkisini araştırıyor. Bu amaçla Marmara, Ege ve Akdeniz’den toplanmış barbus, tekir, istavrit, kefal, mırmır ve kırmızı karides türlerinin mide ve sindirim kanalları incelenmiş. Bunun yanısıra çoğunluğu Ege ve Marmara Denizi’nden toplanmış ya da bu bölgelerdeki çiftliklerden tedarik edilmiş midyelerden üretilen midye dolma içindeki mikroplastik miktarları incelenmiş. Örneklerin toplandığı illeri görüyorsunuz. İstanbul, İzmir, Bodrum, Adana, Ankara ve Mersin’den toplanan bu deniz canlılarının tamamına yakınında mikroplastiklere rastlanıyor.

Alınan örneklere bakıldığında İstanbul’daki örneklerin %41’inde, Adana’daki örneklerin %75’inin mikroplastik parçacık, İzmir’deki örneklerin %65’inde mikroplastik fibril çıkıyor. Örnek başına düşen mikroplastik miktarlarına baktığımızda Kefal dikkat çekiyor! En yüksek mikroplastik örnek başına 4,3 mikroplastik ile İzmir’den alınan kefalde çıkıyor. Onu 2,2 mikroplastik ile İstanbul’dan alınan kefal örneği izliyor. En düşük oran ise İstanbul’daki Tekir, Adana’daki İstavrit ve Mersin’deki Kırmızı Karides örneklerinden çıkıyor.

Midye türlerinde ise durum çok daha vahim. Öyle ki, İstanbul’dan alınan her 10 midye örneğinin 9’unda yani neredeyse tamamında mikroplastiğe rastlanıyor. Bu oran İzmir’de 10’da 8 iken Adana’da 10’da 7 olarak hesaplanıyor. En düşük oran ise Bodrum’da. Bodrum’dan toplanan 10 midyenin 3’ünde mikroplastiğe rastlanıyor. Genel olarak söylemek gerekirse ülkemizdeki her 10 midyeden 6’sı en az 1 adet mikroplastik içeriyor.

Yapılan araştırmaya göre balıklarda ve deniz canlılarında tespit edilen mikroplastiklere bakalım. Yani mikroplastik diyerek tam olarak neyi kastediyoruz. Şimdi belki bu kavram kafanızda daha da netleşecektir. İlk olarak balıklara bakalım; Adana, İstanbul ve İzmir’den örneklenen balıkların %26,3’ü Polipropilen içeriyor. Bunu %25 ile Polietilen takip ediyor. Tanımlayamayan mikroplastik oranı ise %22,5. Ardından PET, Selüloz, Poli akrilik ve PVC geliyor. Mersin’deki karidesten çıkan mikroplastiği görüyorsunuz. Midyelerde ise ilk sırada %33 ile Polietilen var. Sonrasında Selüloz, Polipropilen ve tanımlanamayan mikroplastikler geliyor. Her 100 midyenin 7’sinde PET ve polyestere rastlanıyor.

Bunlar balıkların mide ve sindirim kanallarında ve deniz canlılarında rastlanan mikroplastikler. Bunların balıklara ve deniz canlılarına ne tür olumsuz etkiler yaptığı ayrıca bir tartışma konusu. Fakat şu bir gerçek ki; bir şekilde besin zincirine giren bu mikroplastiklerin daha üst basamaklardaki canlılara artarak taşındığı ve varolan riski daha da arttırdığı görülüyor. Yoğun olarak tespit edilen Polietilen, Polipropilen ve PET türü plastiklerin içeriğinde eklenti maddesi olarak kullanıldığı bilinen fitalat, BPA ve alev geciktiriciler olarak bilinen bileşenlerin hormon bozucu ve kanserojen oldukları bilinen gerçekler. Kimyasal olarak yaratabilecekleri risklerin yanısıra mikroplastikler fiziksel anlamda da risk taşıyor. Parçacık etkisi diye tanımlanan bu riski şöyle tanımlayalım; Özellikle bağırsak duvarının maksimum geçirgenlik üst sınırı olan 130 mikrondan daha küçük boyuttaki partiküllerin dolaşım sistemine geçerek farklı organlarda birikebilme potansiyeli bile yadsınamaz bir boyutu. Bu raporda ortaya konan 20 mikronluk alt boyut sınırı da bu riskin varlığını sınırlı da olsa ortaya koyuyor.

Parçacık etkisine tüketici davranışları boyutuyla bakarsak; şöyle olumlu bir haber verebiliriz. Balıkların özellikle risk altında olan iç organlarının tüketim aşamasında ayıklanması daha büyük partiküllerin besin zinciri aracılığıyla insana geçme riskini önemli ölçüde düşürüyor. Ama midye gibi tüm canlıya ait yumuşak dokunun tüketildiği gıdalarda bu geçiş sınırlılığı ortadan kalkıyor. Yani midye dolma tüketiminde az önce bahsettiğimiz tespit edilen tüm partiküllerin tüketim esnasında vücuda alındığını söyleyebiliriz. Daha net tabiriyle son tüketim alışkanlıklarımıza bakıldığında; balık tüketenlerden ziyade midye dolma tüketenlerin çok daha ciddi risk altında olduğu  ve bahsi geçen mikroplastiklerin tamamını vücutlarına aldıkları görülüyor.

Uzun lafın kısası; dünyanın en temiz varlıklarını bile dünyevi keyiflerimiz, sonu gelmeyen tüketim hırsımız ve bir türlü bitmek bilmeyen zevklerimiz için kirletmeyi başarıyoruz. Bu konunun özellikle deniz ekosistemi, deniz canlıları ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin çok daha detaylı şekilde araştırılmasının; risk potansiyelinin belirlenerek önlemler alınmasının uzun vadede başta kanser hastalıkları olmak üzere birçok konuda kamu sağlığı üzerinde olumlu anlamda etkisi olacağını söyleyelim.



Comments are Closed

Teknoloji Çözüm Ortağı: Vero Bilgi Teknolojileri