Esansiyel yağ asitleri olarak geçen yağ asitleri, insanlarda yaşam için mutlak gerekli olan fakat vücutta sentezlenmediği için gıdalardan alınması gereken yağ asitleridir. Doğal olarak iki tipi bulunur, Omega-3 ve Omega-6. Bu yağ asitleri çeşitli organlarımıza ve hastalıklara karşı yararlı etkileri bulunur. Omega-3 yağ asitlerinin önemi ilk defa Grönland eskimoları üzerinde yapılan bir araştırmada fark edilmiştir. Geleneksel gıdaları yüksek oranda yağ içermesine rağmen, eskimoların kalp ve romatizmal hastalıklar, astım ve endüstriyel ürünlerin çokça tüketildiği ülkelerde görülen obezite, diyabet gibi hastalıklara karşı dirençli oldukları gözlenmiştir. Bunun nedeni araştıran araştırmacılar da doymamış yağ içeren balık etleri ve deniz memelerinin yağlarının yaygın olarak tüketmeleri olduğunu ileri sürülüyor. Günümüzde de metabolizma ve etkileri açısından yağ asitleri incelenmeye devam ediyor.

Omega-3 eksikliği yavaş büyüme, görme zayıflığı, konsantrasyon eksikliği, motor hareketlerde düzensizlik ile kol ve bacaklarda uyuşukluk hissi gibi çeşitli bulgularla tespit edilirken, Omega-6’daki bulgular daha farklı ve etkilidir. Türkiye Aile Hekimliği Dergisi’nin yayınına göre Omega-6 eksikliği bulunan kişilerde deri kızartıları, saç kaybı, karaciğer harabiyeti, davranış bozuklukları, aşırı terleme, yara iyileşmesinde gecikme, kadınlarda düşük riski ve erkeklerde cinsel güç zayıflaması gibi bulgular tespit ediliyor. Buna göre Omega-3 ve Omega-6 yağ asitlerinin eksikliği astımdan hiperaktiviteye, kasnerden diyabete, depresyondan Alzheimer’a ve daha birçok hastalıkla ilişkilendiriliyor.

Omega-3 vücutta EPA ve DHA şeklinde metabolizmaya katılıyor. EPA ve DHA bebeklerde beyin ve sinir sistemi ile göz gelişimini hızlandırıyor, romatoit artrit gelişimini ise yavaşlatıyor. Yüksek trigliserit değerlerini düşüren ve damar sertliğini önleyeen Omega-3 yağ asitleri morina balığı karaciğerinden, foklardan ve balık yağından trigliserit formları elde ediliyor. Bunun yanısıra yavru balıklardan elde edilen krill yağı ise Omega-3’ün biyoyararlılığı en yüksek formu olan fosfolipit formunu içeriyor.

Gelelim DHA ve EPA detaylarına… Beyin ve göz sağlığı söz konusu olduğunda DHA öne çıkarken, damar sağlığı, kalp sağlığı açısından ise EPA ön planda yer alıyor. DHA açılımı Docosa Hexaenoic Acid iken, EPA Eicosa Pantaenoic Acid olarak isimlendiriliyor. Omega-3’ün bitkisel formu olan ALA yani Alfa Linoleik Acid ise ceviz, keten tohumu veya semizotu gibi sebzelerde yer alıyor. Vücudumuz alınan ALA’yı EPA ve DHA’ya çeviriyor olsa da; uzmanların önerisi bu esansiyel yağ asitlerinin hayvansal gıdalardan mutlaka alınması yönündedir. Uzmanlara göre haftada üç kez 150 ila 200 gr. balık tükettiğimizde vücudumuzun ihtiyacı olan DHA ve EPA’yı almış oluyoruz. Bunun yanısıra; balıkla birlikte semizotu başta olmak üzere yeşillikler tüketerek vücudumuza bitkisel Omega-3 olan ALA da alabiliriz. Uzmanlar Omega-3 faydasının tam olarak görülmesi için balıkların yağda kızartılmadan tüketilmesini önermektedir. #NeYediğiniziBilin